18 Nisan 2010 Pazar

KAYIP GÜL

Uzun zamandır kitapçılarda çok satanlar bölümünde gözüme çarpıyordu.Bir türlü elim varmadı almaya nedense.Geçtiğimiz hafta okuyacak bir şey bulamamış olmanın huzursuzluğuyla –çünkü eğer sağlıklı ve huzurluysam muhakkak okumak için bir planım veya en azından isteğim vardır- kolay okuyacağımı tahmin ettiğim -hatta itiraf edeyim- bu ‘basit’ kitabı seçmiştim.

Kitaba Cuma akşamı işlerimi bitirmiş olmanın rahatlığı ve penceremden gelen bahar kokularının neşesiyle başladım.Kitap, Diana’nın, ölüm döşeğindeki annesinin yazdığı bir mektupla, Diana’dan kayıp ikiz kız kardeşi Mary’i bulmasını istemesiyle başlıyor.Tüm kitap bu olay döngüsü içinde sürüyor fakat zahiri olarak akan bu olayların arkasında felsefi bir sorgulama yapılmış ve aslında farklı bir konu anlatılmaya çalışılmış: Tanrı’ya inanç veya iman.Ama anlatımı çok akıcı ve benzetmeler o kadar yerinde ki hiç sıkılmadan bir çırpıda okunuyor.

Kitaptan beni etkileyen birkaç paragrafı fikir vermesi açısından iletmek istedim.Tasavvuf, aşk, insan, Tanrı, iman, hayat konularında metaforların sıklıkla kullanıldığı romanı konulara ilgisi olan herkese tavsiye ediyorum.Kitabın yazarı Serdar Özkan’ın web sitesine buradan ulaşabilirsiniz.



...Diana bir süre sessiz kaldıktan sonra, ‘Yani sen demek istiyorsun ki, gelecekteki bir gün, o günden bir sonraki günde geçmişte kalıyor... O bir sonraki gün de mutlaka geleceğine göre; çünkü zaman ileri akıyor; demek ki gelecek diye gördüğümüz gün, gerçekte ertelenmiş bir geçmişten başka bir şey değil.Ama henüz zamanın eli değmemiş bir geçmiş...

...Doğal olarak sen, belli bir zamanda, belli bir yerde, belli bir sosyal çevrede yetişen bir kızın özgeçmişine sahipsin.Eğer bundan birkaç yüzyıl sonrasının San Francisco’sunda yaşasaydın ya da birkaç yüzyıl önce Kızılderililer arasında yetişseydin veya günümüzde Güney Pasifik’teki bir adada büyüseydin, o zaman özgeçmişin çok farklı olacaktı.Şu an için doğru kabul ettiğin, mantıklı bulduğun düşüncelerin tam tersine inanıyor olacaktın belki de.
Özgeçmişler görelidir.Oysa biz gülleri, zamana, mekana ve içinde yaşadığımız sosyal çevreye bağımlı olmayan yönümüzle duyarız.İşte bunun için, eğitim, deneyim ve özellikle de referans bölümlerinin tümünü özgeçmişinden silmen gerekiyor...

...Evet haklısın, ben öyle büyük bir şey değilim belki.Ama bir gülüm, övmeseler de.Herkes benim için deli olsa da bir gülüm, yanıma hiç kimse uğramasa da.Sadece bir gül.Dedim ya, büyük bir şey değil, sadece bir gül.Ama, gül ne demek bilir misin sen, dostum? Gül, özgürlük demek! Başkalarının övgüsüyle varolmamak, yermesiyle yok olmamak demek...

...Zeynep Hanım Diana’nın kulağına eğilerek, ‘Bir gün sen de gülleri duyacaksın yavrum’ dedi.’O zaman bunu bir mucize olarak görme sakın; bu hayatın her anının bir mucize olduğunu unutturur.Sadece güller değil, her şey konuşur çünkü’...

1 yorum:

  1. Bestseller olmasını abartı bulsam da akıcı ve sade bir dille yazılması benzetmeleri benim hoşuma gitti, kolay okunabilir bir kitap.Ve bana yorumlayacak çok şey sundu.Yorumuma göz atmak isterseniz

    http://www.kitapsohbetcisi.com/2012/06/sohbet-kayp-gul-serdar-ozkan.html

    YanıtlaSil