2 Ağustos 2013 Cuma

Ve Bir Yıl Daha Sonra …

Farkındayım blog dediğimiz şey senede bir gün yazılmak için ortaya çıkmış bir platform değil. Ama geçerli sebeplerim olduğunu düşünüyorum yazmamak için. Her şeyden önce eğer sadece biyolojik varlığımız sürdürmek için bir hayat yaşamaya başladıysak ya da hayat mücadelesinden kafamızı kaldıramaz haldeysek yazı yazmak, resim yapmak, müzik yapmak gibi bizim göremediğimiz diğer boyutumuzun işin içine dahil olması gereken üretimleri yapmak çok zor. Ya da belki şöyle denilebilir, elbette yapılabilir fakat tadı tuzu olmaz.
Şimdi isterseniz filmi bir sene daha sonrasından devam ettirelim. Bu arada neler olduğunu da çok kısa özet geçelim. Zahiri olarak sene başında iş değiştirdim. Şikayetçi olduğum uzun çalışma saatlerinin olmadığı, biraz daha seyahatli, biraz daha masa başı başka bir iş buldum. Bir süre bu yeni işe intibak etmekle geçti.
Duygusal dünyamda ise yine tabi ki hiçbir şeyi çok iyi yapamıyordum, kendimden son derece memnuniyetsizdim. Yani plansız olmak, rüzgar nereden eserse öyle yaşamak, hayattan biraz çekinmek, hatta zaman zaman korkmak gibi huylarım son sürat devam ediyordu. Benim kendimle ilgili yegane hayran olduğum, içimdeki arayış ve merak butonu ise mevcudiyetini korumakla beraber yıllar geçtikçe insanın içine çöreklenen o tuhaf örtüyle kapanmıştı. Hayatta artık şaşıracak, heyecanlanacak, coşku duyulacak bir şey kalmadığına dair bir his bulutu. Çocukluğun ve gençliğin parlaklığını silip süpüren, gözlere mat bir perde indiren yaşlılık iksiri. Herkes gibi gün geçtikçe o iksirden daha fazla içiyordum. Kitap okumak bile pek tat vermiyordu. Aradığım şeyin kitaplarda anlatıldığı ve fakat onu bizzat benim bulmam gerektiği konusunda ise güçlü bir his duymaya başlamıştım.
İnsan çok güçlü bir varlık olmakla beraber, bazen gerçekten kaderin onun arkasında olması gerekir. Çok şükür ki kaderim, güneşli bir bahar sabahı bana en büyük kıyağını yaptı. Eğer bunca sene yaşadığım şeye hayat dediysem o sabah bildiğim anlamda hayatın sonu geldi ve bana tam olarak tanımlayamadığım başka bir kapı açtı. Kitaplarda anlatılan mutsuz da olunsa mutlu olunan anlatılması zor ama yaşaması çok zevkli bir dünyaya atladım. O günden bu yana adına MİN dediğim yeni dünyamda yaşıyorum.
İtiraf etmek gerekirse insan gerçekten büyük bir aşk ve coşku içindeyse de ne okumak ne de yazmak pek de umurunda olmuyor. Sadece dünyasına kapanmak ve hep orada mutlu mesut yaşamak istiyor. Sürekli sevildiği, ödüllendirildiği, hoşnut edildiği, gözetildiği cennetine başka bir duygu veya düşünce girsin hiç istemiyor bile. Fakat bizim dünyamızın en önemli özelliği, iyi manada da kötü manada da filiz veren yapısı… Nerede olursan ol hep kendine çekmesini biliyor zaten bu da kaçınılmaz zira hepimiz belirli bir sürenin sonuna kadar dünyamızın, yani hayatın kurallarının dışına çıkamayacağımızın farkındayız.
Son durumum şudur ki ben de belki içimde yavaş yavaş yeniden filizlenen okuma, yazma, araştırma dürtülerimle burada olabilirim. Belki de sadece tek bir kişiye iyi gelir diye burada olmak isterim. Ama benim işim hiç belli olmaz – ki bundan da son derece memnunum-, belki yine bir yıl sonra da burada olabilirim. Çünkü bu bir senede öğrendim ki hayatta her şey mümkün !


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder